Gören göz vizöre yönelince, parmak heycanla deklanşöre dokunur. Ve sonra zamanın içinde kayboluveren anlardan anlatacak hikayeleriniz olur.



Bir anahtar, avuçlarımdan taşacak kadar büyük ve metali yer yer paslı. Ve bir kapı, diğerlerinden oldukça farklı. anahtarı çevirip de devasa kapı ardına kadar inleyerek açılınca aniden beliren uzun ve enli bir hol. bu masalsı yapıya ilk adımı atmakla atmamak arası küçük bir tereddütünardından cesaret içinde merakı barındıran ilk adım. her adımda karşılık veren farklı tınılarda gıcırtılar.her bir tahtanın anlatması gereken ayrı bir hikayesi ayrı bir geçmişi var. uzun ve enli holde ilerlerken her bir kapının ardını merak eden ben, ne kadar yabancıysam bu eve bir o kadar da ruhumla hissediyorum tanışıklığımızı. tek tek aralıyorum odaların kapılarını. Küçük kırmızı perdeli pencerelerden sızan gün ışığının, belirli alanlarda yoğunlaşıpdiğer detayları gölgede bırakışını, ev şöminesinin yerini fırınında patates közlenen, kuzine sobanın alışını ve duvarlardaki eskimiş duvar kağıtlarının üzerine çok eski zamanlara ait takvim yapraklarının asılışını ilk kez görmenin, buna rağmenher bir dettayı bilmenin garip hissiye keşfediyorum bu evi. odalarda kişisel eşyalar ve izler var. ahşap mobilyalarve diğer tüm detaylar. varlığım her bir köşesinde gezinirken, kaybolup geçmişe uzanıyor ruhum, yaşanan anılar kare kare canlanıyor bir andaevin çocuklarını görüyorun önce, ve sonra onları büyüten evebeyinlerini, pişirilen yemek kokularını çekiyorum içime , kavgalı ve güleç günlerin seslerini işitiyorum. babamdan dinlediğim ve bildiğim anıları kare kare yerleştiriyorum yerlerine.
Bir süre sonra balkon kapısını araladım, iceri dalan sisin yüzüme ıslak elleriyle dokunuşunu, tüm görülebilirliği beyaza boyamasını hayranlıkla izledim ve orda öylece birbirlerine yaslanmış iki tanıdıkla karşılaştım. fındık ağacının ince ve esnek kalacak kalınlıkta parçalara bölünüp işlenmesiyle yapılan bu sepetlergüneşle çatlayan, yağmur ve sisle yosun yeşili alan gövdelerinde dör mevsimin izini taşıyorlardı.
Eski olan her şeyin ruhu olduğunu düşünürüm hep, tanıklık etmişliğin, yaşanmışlığın, dik ve birazda eskitilmiş duruşu vardır onlardaher gün eskitiyor bedenimizi ve anılar işliyor ruhumuzu. tıpkı biz, bu ev ve sepetler gibi
.

0 yorum: